“
Ertesi hafta yazdıklarını bir meslektaşına göstermeye karar verdi -elli yaşlarında, Marksist, çok zarif ve eşcinsel olarak bilinen bir edebiyat öğretmeniydi.- Fajardie için hoş bir sürpriz olmuştu. “Claudel etkisi… ya da belki daha çok Péguy, serbest dizelerin Péguy’si… Ama tümüyle de özgün, artık pek rastlanılmayan bir şey.” Atılması gereken adımlar konusunda hiç kuşkusu yoktu: “L’Infini. Günümüzde edebiyat orada yapılıyor. Yazılarınızı Sollers’e göndermeniz gerek.” Biraz şaşıran Bruno adı yineletti, bir yatak markasıyla karıştırdığının farkına vardı, ardından yazılarını yolladı. Üç hafta sonra Denoël’e telefon etti; Sollers’in cevap vermesine çok şaşırdı. Sollers bir buluşma önerdi. Çarşambaları dersi yoktu, günübirlik gidip gelmek kolaydı. Trende, Une curieuse solitude’e dalmayı denedi, çabucak vazgeçti, her şeye karşın Femmes’den birkaç sayfa özellikle de baldır bacak bölümlerini okumayı başardı. Üniversite Sokağı’ndaki bir kafede buluşacaklardı. Yayıncı ününe ün katan ağızlığını sallayarak on dakika gecikmeyle geldi. “Taşrada mısınız? Kötü bu. Hemen Paris’e gelmek lazım. Yeteneklisiniz.” Bruno’ya, II. Johannes Paulus’la ilgili yazısını, L’Infini’nin gelecek sayısında yayımlayacağını söyledi. Bruno şaşırıp kaldı; Sollers’in “Katolik karşı reformu” döneminin tam ortasında olduğundan habersizdi ve Papa lehine coşkulu açıklamalarını sürdürüyordu. “Péguy beni çatlatıyor!” dedi yayımcı coşkuyla. “Ya Sade! Sade! Özellikle Sade okuyun!…”
“Aileler üzerine yazdıklarım…”
“Evet, o da güzel. Tutucusunuz, çok iyi. Bütün büyük yazarlar tutucudur. Balzac, Flaubert, Baudelaire, Dostoyevski: yalnızca tutucular. Ama düzmek de gerek, hı? Toplu düzüşler yapmak gerek. Bu önemli.”
Sollers beş dakika sonunda, Bruno’yu hafif bir narsis sarhoşluğu içinde bırakıp ayrıldı. Dönüş yolunda, yavaş yavaş sakinleşti. Philippe Sollers ünlü bir yazara benziyordu; oysa Femmes’i okuyunca belli oluyordu, Sollers yalnızca kültürel çevrelerdeki yaşlı orospular için başarılıydı; körpe kızlar açıkça şarkıcıları yeğliyordu. Bu koşullarda, boktan bir dergide amsalakça şiirler yayımlamak neye yarar?
“Yine de yayımlanınca,” diye sürdürdü Bruno, “L’Infini’den beş tane birden aldım. Neyseki, II. Johannes Paulus üstüne yazdıklarımı yayımlamamışlar.” İç geçirdi. “Gerçekten kötü bir yazı… Şarabın kaldı mı?”
“
Michel Houellebecq, Temel Parçacıklar, çev. Osman Senemoğlu, Can Yayınları, 2013 [1998], s. 179-80.